1 Mayıs 2010 Cumartesi

Pardon, 'kahretsin' nasıl yazılıyordu?

İnsanların hayatlarında bazı zamanlar olur. Gerçekten hiçbir amaçları olmadan, günden ve zamandan dahi haberleri olmadan hergün aynı sabaha uyanırlar. Her sabah turuncu kaselerine koydukları mısırgevreğini sütleyerek ağızlarında evirip çevirirler. Sonra da, hergün giydikleri gömleği ve kot pantolonu geçirirler üstlerine. Aynaya bakmaya gereksinim duymazlar zira görecekleri şey hergünkinden farklı bir şey değildir. Sokaklar yine aynı kokuyordur. Güneş yine aynı taraftan doğmuştur ve bakkalçının üzerinde de aynı kıyafet vardır. Kaldırım taşlarını saymakta sıkıcıdır artık.
İnsanların yüzleri giderek birbirine benzemeye başlar.
Biz insanların, hayatlarında geçirdiği bu 'bazı zamanlar' gelip geçicidir pek tabii. Bu zamanlar bittiğinde ise, insan çarşamba akşamı için planlar yapmaya başlar. Yolda yürürken vitrinlere bakar. Güneşin yönünü değiştirebilmek için farklı yollardan gider.
Sabahları uyandığında, camlarını açıp kendine sütlü bir kahve yapar.
Telefonu vardır ve belirli aralıklarla çalar.
Kalemleri vardır ve kağıtları da.

En nihayetinde, insanoğlu yalnız olmaması gereken bir varlıktır. Yalnızlaştıkça, aynadaki görüntüsüne dahi aşinalığını yitirecek ve her sabah kadın programı izlerken mısır gevreği yemeye mahkum kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder